Tuesday, March 16, 2010

sesece candır

Seneler seneleri kovaladı, ne gelen vardı seseceye ne giden... Sesecenin açılımı gizemini koruyadursun, sevgili karpuz ve peek a boo'ya ne oldu dersiniz?
Hemen söyleyeyim ne oldu: Onlar Sesece'nin anlamını çözmek için giriştikleri tehlikeli macerada hala kötülükle savaşıyor, hala haksızlığa karşı mücadele ediyorlar. Bir gün bu kutsal seferden dönecekler ve umuyoruz ki döndüklerinde müjdeler getirecekler. O dönüşün ardından destanlar yazılacak.

Öncelikle o harika fablların yazarı, sevgili karpuzun, bu kutsal mücadeledeki görevini sizlerle paylaşmak isterim:
Sevgili karpuz'un elinde, milyonların sahip olmak için can attığı bir harita var ama başka haritalara benzemiyor. Bu haritaya sahip olacak kadar şanslı olsanız bile, çözümlemesi yılların deneyimini ve bitmek bilmeyen tahmin yürütmeleri gerektiriyor. Denemekten ve yanılmaktan yılmayan karpuz, sevgili sesece müritlerinin desteğini de aldığını bildiğinden, her yanılışında biraz daha sabır ve ögüvenle tekrar başlıyor çalışmalarına. Kalbimiz seninle karpuz, sesece seninle! Karpuz, haritanın sırrına sahip olduğunda, biz biçare sesece müritleri de, kim bilir belki, sesece'ye kavuşacağız...

Sevgili peek a boo'ya gelirsek... onun görevi her sevgili yiğidin harcı değil sevgili çocuklar. Peek a boo ki yılların sesece uzmanı, zaman zaman inanır mısnız, o bile pes ediyor... Ama sesece demek, tekken bir bütün, bir bütün halindeyken ise tek vücut olduğunu hissedebilmek demektir. Bu yüzden de peek a boo'nun pes etmesi yetmez, hepimiz arkasında olduğumuz müddetçe de yetmeyecektir. Bir gerçek daha var ki, peek a boo'nun yaptığını yapmak hiçbirimizin elinden gelmez. Kutsal sesecenin yolunda halen emin adımlarla yürüyorsak, bu peek a boo sayesindedir ve bundan sonra da onun aydınlattığı bu yolda uygun adım ilerlemeye devam edeceğiz.

Sesece'ye ömrünü adamış bu usta isimler, araştırmalarını tam gaz sürdürken, bendeniz your humble narrator butterscotch da sesece aşkını yeni kuşaklara aşılamak ve yürekleri sesece neşesiyle doldurmayı kendime görev edindim. Ulu sesece'nin, sırrını dünyaya açtığı o gün geldiğinde, dünyanın buna hazır olmasını sağlamak benim kutsal görevim.

Peek-a-boo ve Karpuz ve tabi ki bendeniz, dünyanın en ücra köşelerinde, hiçliğin ortasında, aydınlanma için var gücümüzle çalışıyoruz, dolayısıyla bizden bir daha haber almanız belki de aylar sürecek, ama unutmayın ki sesece ateşi içinizi doldurduğu müddetçe hep beraber olacağız. Teknoloji varlığını bir araç olarak sürdürürken, tek ilahi amaç elbette ki sonsuza kadar SSC olacaktır.

Saturday, November 22, 2008

la fontaine sensin, ceylağnım da sana gelsin

Küçükgüneş Şeyma yatağında hazımsızlık ve doyumsuzluk hisleri içerisinde doğruldu. Rahatsızlıkları tekerrür ediyor olamazdı. Gerçi ne zaman son bulmuşlardı ki?? Şimdi ne yapmalıydı?? Bir süre oturduğu yerde sakince düşündü ve olabildiğince planlı davranmaya karar verdi..
Hazımsızlıktan ötürü ne yediklerini dışa vurabiliyordu, ne de yaşadığı doyumsuzluğu tabuları ve toplumsal normları yıkmadan haykırabilmesinin bir yolu vardı. İkisinden biri duyulsaydı ne yapardı?? Bu ihtimali düşünmek bile kanının çekilmesine neden oluyordu, bu resmen aforoz demekti.
Ama çözümü bulmuştu. Bir karalama kampanyası, onu bu çıkmazdan kurtarmanın tek yoluydu. Bu garip duygu silsilesi içinde Küçükgüneş hemen bilgisayarının başına geçip sinsice planlarını uyugulamaya koyuldu.
Çamur at izi kalsındı. Uzun uzun düşünen Şeyda'nın ay pardon Şeyma'nın aklına birden adeta sihirli bir kelime geldi; sucuk... Nasıl da yersiz cinsel göndermelere mahal verebilirdi, nasıl da dikkat dağıtıcıydı, Tanrım aradığını bulmuştu! Hem işin aslını kim bilecekti ki... Böylece herkes kendini sucuğun gizem ve heyecan dolu dünyasına kaptırdığı için, Mart ayındaki kediler misali inim inim inleyen Şeyma'nın derdi nedir acaba sorusu akıllara gelmeyecekti. Bütün dikkatler Suret ve Selim isimli iki günahsız genç kıza yönelmişken, Sinsiii Şeyma da bir köşede gene sinsice yaşadığı doyumsuzluğu giderebilir hatta ve hatta hazımsızlığının tek çözümü olan, Suret adlı arkadaşının evindeki sihirli tuvalete bile kimselere belli etmeden sızabilirdi. Ah bu Şeyma yok muydu, asıllı sinsiydi doğrusu...
Hayat şimdi Küçükgüneş Şeyma'ya güzeldi. Ona göre sinsiler hep kazanıyordu, iyiler ise piyazlar tarafından taşınmaya mahkumdu. Haince planları yolunda ilerleyen Şeyma artık ne Suret'i ne de Selim'i hatırlar olmuştu. Onlardan türlü yalanlarla kaçıp, annem masal anlatacak, beni ayağında sallayacak gibi bahanelerin ardına saklanıyordu. Fakat bilmediği, bu hikayede, iyilerin, asılsız ithamlarla karalansalar bile, her zaman kazanacağıydı!!
Bu satırları okuyan Şeyma'yı tedirgin bir bekleyiş sardı. Ah neden ama nedeeğndi.. Suçu ne idii..
Ben söyleyeyim; Küçükgüneş Şeyma'nın suçu adi olmaktı, bu sadece başlangıçtı ve gününü görecekti!!!

S en ki yediğini 10 günde hazmedemezsin;
S anar mısın ikeada gönül eyleyeceksin?
C ezanı çekip her gün, af dileyesin!

Friday, November 21, 2008

fabl 3

Patlıcan soğuk bir kış gününü daha evinde bilgisayar başında geçirmeye karar vermişti. Perdesini açmaya kalkışan annesine terslenmiş, sabahlığının cebindeki tuvalet kağıdı rulosundan biraz koparıp hunharca sümkürmüştü. Canı sucuk istiyordu; zaten bu hastalık yüzünden sucuğun kokusunu yeterince alamıyordu da..Sabahı garip rüyalarla başlamıştı.. Önce en iyi arkadaşı Baston'la kendini Almanya'da kaybolmuşken görmüş ardından da, r & b de güzel bir karşılaşma yaşamıştı rüyasında..
Patlıcan bunları yaşarken, tamamen farklı bir şehirde, ondan çok uzaklardaki Selim de açlığın pençesindeydi. Acaba kendine çiğdem mi almalıydı? Yoksa kendini klorakla mı öldürmeliydi? Belki de evinin tek ihyiyacı İkea'ydı!
"Evet, evet..",diye kendi kendine mırıldandı Küçük Selim..Önce karnını doyurmak için buzdolabına saldırdı, ardından o da kendini bilgisayar ekranının karşısında buluverdi. İşte tam da orada duruyordu, orada sanki onu bekliyor, onu çağırıyordu..Kokan Kuzun!
Kokan da sürekli Selim'i düşünüyordu. Sürekli profilini gözleyenlere bakıp iç geçiriyor, neden beni görmüyor ki diye için için yanıyordu adeta..Oysa ki onu hiç unutamamıştı o küçük furby..
Selim ile Patlıcan birbirlerini uzun yıllardır tanıyorlardı. Selim ile Patlıcan beraber büyümüş, her yazı beraber geçirmiş, aşkın şarağbından içmiş, feleğin çemberinden geçmişler idi. Selim Patlıcan'ın hırsızlıklarını örtbas etmiş, Patlıcan da Selim'in duş prensine olan aşkını hep bir sır olarak saklamıştı. Tabi bu aşka yapılan büyük ihaneti de...Selim çok sarhoş olduğu bir gece Kokan'ın kendisine şenoldan çift kaşarlı tost ısmarlamasına izin vermiş ve bu sırra Patlıcan'ı da ortak etmişti..
İşte böyle keyifsiz bir sabahta birbirlerini msn'de buldu bu iki arkadaş..Selim anlattı herşeyi ve Patlıcan da dinledi..Patlıcan bu gibi durumlarda hep güzel şeyler düşünür kendini mutlu ederdi. Bunu bilen Selim de ondan bir akıl istedi...Acaba Kokan'la bir gelecek düşünülebilir miydi?İhtiyacı olan şey bu muydu? Patlıcan düşünmek için biraz zaman istedi bu arada tuvalet kağıdı rulosu bitmiş sümkürecek yer bulamamanın getirdiği panikle en sevdiği ikea duvar kağıdına silmişti sümüklerini...Bu üzüntüsünü giderebilmek için yine güzel şeyler düşündü sonra anladı ki hayatının anlamı o ve yine bu duvar kağıdının bu hale gelmesinin sebebi olan Selim'e verilecek en güzel cevap da o...İKEA!!!
Sonra döndü ve ekrana şunları yazarken buldu kendini:

-Selim Sana Ceza!
otur ve 20 kere ikea yaz duvarına ...

Sunday, August 31, 2008

fabl2

Köftehan ile Paslıhan çift yumurta ikizleriydi..Hayata gözlerini açtıkları o büyülü, o fantastik andan itibaren günlerini beraber geçirmişlerdi..Hamakta beraber sallanmış, kafalarını suya sokmadan yaşamış,hatta bazı söylentilere göre yıkanmamışlardı. Paslıhan yıllar geçtikçe serpildi, güzelleşti. Tek bir sorunu vardı; boyun fıtığı..Köftehan, Paslıhana bu acı tecrübesinde yardım etmiş, onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı.

* * *

İnsanoğlunun zaafları Paslıhanda mevcuttu..Paslıhan sucuğa karşı koyamıyordu..Halbuki Köftehan sucuğa karşıydı. Köfte yemek dururken sucuğa ne gerek vardı??Fakat Paslıhan durmak bilmeden sucuğa abandı.Evde sucuk yedi..Okulda sucuk yedi..Pizzaya sucuk kattı.Sucuğa ekmek bandı..Festivalde sucuk istedi..Taksiye bindi elinde elinde sucuk,aklında sucuk..Adeta kendini kaybetmişti.Hunharca sucuk tüketirken Köftehanı ihmal etmişti. Köftehan içine kapanıp kendini Bodrum'a attı. Artık orada yaşayacak, hayatını insanlara köfte sevdirerek geçirecek, ikizinin ihanetini sindirecek belki de yeniden doğacaktı.

* * *

Bir ağustos ayıydı...
Paslıhan Bodrum'a gitmiş 'pastırma sıcakları' söz öbeğine karşı gelememişti yine...Arkadaşlarıyla iyice azıtmış, yoldan çıkmış, hırsızlık, zina ve alkolle yüz göz olmuştu.Köftehan artık bu söylentilere dayanamadı ve Paslıhan'ın olduğu sucuk evine gitti.Paslıhan onu görünce eli ayağı buz kesti, kanı çekildi, diyecek tek sözü yoktu. Evet o an aklı başına gelmişti ama ne diyebilirdi?!Kendini nasıl affettirebilirdi??Tüm bu düşünce silsilesi acı bir nida ile kesildi..
Köftehan öfkesini kustu:

sucuk sevici cüce...

Wednesday, July 30, 2008

fabl

Küçük Selim birgün elma yemeye karar verir..Elmayı yer yemesine ama, sonrasında ellerinin yaapış yaapış olmasıyla adeta çileden çıkar. Arkadaşlarına dönüp "ben iyisimiiiii şu ellerime bir su tutuvereyim" der. Arkadaşları tabii ki selimin aklı selim bir insan olduğunu düşünerek peşinden gitmezler ve onu ona bırakırlar..



* * *



Ardından gelen acı bir haykırış herkesi dehşete düşürür. Ses aşağıdan duşun hemen yanından gelmektedir. Merakla ve endişe dolu gözlerle sese doğru yönelir arkadaşları..Selim, ellerini yıkamak için maalesef tüm kıroluğuyla duşu yukarıdan yakalamaya çalışmış ve hunharca suya susamış bir canavar gibi duşu da kopararak kayalıklara yuvarlanmıştır. 10 çocuklu bir ailenin ilk evladı olan Selim hemen anasıyla babasını düşünerek "ama ama ben bu duşu kırdım ağbiii "diye inler.



* * *



Fakat elbette Selim henüz kurtarıcısının farkında değildir. Kurtarıcısı duş kralıdır. Selimi kucaklar ve arkadaşlarının yanına getirir, yaralarına merhem olur, onu şevkat ile sarar sarmalar..ve sonra haşince Selime der ki;



Selim Sen Cenabetsin.

Monday, March 3, 2008

SsSsSsSsSsSsSsSsCcCcCcCc

Bir küçücük aslancık vaarmışş
Kırlarda ko ko koşar oynaarmışş
Ona babasııı ca ca canım deermişş
Aslancık biir güün Sırtından Sinek Cızzz!!
haha olur mu lan öle şey..

Bence aslancık çok doğru bir hayvan ve bence kırlar aslancık için çok doğru bir mekan ve de aslancığın babası da bence çok doğru bir aslan ama bildiğiniz bütün doğruları unutun:
This season
An aslancık
A loving father
and....
A fly!!!!
Cuz she's a human fly and she doesn't know why she says buzz buzz buzz..
But something goes wrong!!!
Cızzz Cızzz Cızzz..

Suzz Suzz Cuzz.. Si'm sa cuman sly sand Ciy son't snow chy.. Çünkü meesa Jar Jar..
Sar Sar Cinks... Jynx James Panama Peter theParty (don't forget peter peter pumpkin eater) Dr Strangelove Divine Queens Kietel Mask Just-in Timberlake Age of Empires Oduncu.. oh be.. Çiftçi. Tamam. Allah Allah. Tamam. dırıdıdıtdırııı.. PhillyCheeseSteake.

Tuesday, February 26, 2008

chuck , selin ve the shins üçgeni

ayrıca bugün chuck ın ilk bölümünü izledim.dijital çağın yeni nesil ajanı chuck çok doğru bir karakter bence.call of duty oynaması da çok takdire şayan bence.bugün otobüste giderken the shins dinliyodum ve biri bana en sevdiğin grup hangisi dese the shins derim heralde diyecek kadar çok ısındım o an the shins'e. the shins çok doğru bir grup bence.bugün de chuck sarah'a en sevdiğin grup ne diye sordu ve aptal sarah cevap veremedi.ama ben hemen the shins derdim diye düşündüm.veee chuck ın sonunda the shins'in a comet appears çalınca -ki a comet appears çok doğru bi şarkı-demek ki o dizide chuck beni tanısaydı beki birbirimiz için yaratılmış oluruduk diye düşündüm fakat lanet olsun ki sarah sarışın ve süt gibi karı afedersiniz.

kıssadan hisse: chuck benim için çok doğru bir diziymiş.

Shins Selini Cezbetti

akşam 7

saat 7den sonra bişey yemiyorum.bugün de bi bardak taze sıkılmış portakal suyu,2 bardak şekersiz böğürtlen çayı,arkasından orman meyvalı algidanın yeni çubuk dondurması(sapını sakın atmayın çünkü çok amaçlı-su fışkırtıyo-)arkasından bi bardak şekersiz normal çay ve akşama köfte salata yedim.

come sail your ships,rabbim


nick cave yıllandıkça güzelleşen bir şarap gibidir. ayrıca burdan nick cave e kokulu öpücüklerimi yolluyorum.aslında evet artık yaşlanmasın çnkü heralde şu an tipinin doruk noktasında(tipinin?).nick cave i mumyalayalım ama aynı zamanda normal hayatında devam da edebilsin.burdan bilim adamlarına da sesleniyorum.nick cave gönüllerde açan bir çiçektir aslı evet,ama aynı zamanda unutmayalım ki her genç kızın rüyasıdır da.bu arada nick cave in şahane lacivert gözleri var halbuki ben onu hep kahverengi gözlü sanırdım.olsun efendim olsun.yemeyiz yanında yatarız.zaten fotoda da çok davetkar durmaktadır kendisi.öylesi de pek bi makbuldür.ya da makbuldur.vatsoevır.

** haa jared leto 'ya gelince de..30 yaşını geçmiş metalciler nası garip geliyosa 30 yaş üstü emo'lar da pek fena jared bey yapmayınız...**

Tuesday, February 5, 2008

Sadece Ankara'nın mı yıldızları?

Photobucket

Bir süredir bahsetmek için doğru zamanı beklediğim bir grup vardı; Ankara'nın Yıldızları! Son zamanlarda youtube'daki videolarıyla da rüştünü ıspatlayan bu grubu tanıtmak için daha ne bekliyorum ki diye düşündüm..
Yerel ve geleneksel olanı (Ankara havası vs..) elektronik müzikle buluşturup yepyeni, eklektik bir tarza imza atmış olan grubu kutlamamak kabalık olur doğrusu. Kendilerini çekemeyenler olduğu da herkesçe bilinen bir gerçek. Bu nedenle de kendilerine mütemadiyen çirkin ithamlarda bulununan sözde rakiplerini can-ı gönülden kınıyorum.. Oysa müzik piyasasında şu sıralar ihtiyaç duyulan taze kan tam da bu iki genç adamda bulunmakta. Türkiye'de bir ilke imza atmakla kalmıyorlar, belki de dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde "trance söylüyor" bu adamlar.
Duyduğumuz kadarıyla ünleri sahne aldıkları Kızılay piyasasını da aşmış ve ikili Arjantin Caddesi'nde rahat rahat gezemez olmuşlar. Ama hiç şaşırtıcı değil, bu kadar kaliteli işlere imza atan iki adamı rahat bırakmak haksızlık olurdu. Diliyorum ki, aynı ivmeyle yükselmeye ve hep yükselmeye devam etsinler. Şimdilik yerel bir grup olsalar da ( ki "şimdilik" i bastıra bastıra söylemek istiyorum) gönüllerimizde onlar birer dünya yıldızı ve gelecekte de eminim öyle olacaklar..